Hasatların baş verdiğinin üçüncü yılında köye gelen davetsiz misafirin amansız gidişinin altıncı ayında doğmuştu. İhtiyar dedenin köy kahvesinde anlattığına göre 45. günün şafağında anası batıdan babası doğudan gelip ortada buluşmak maksadıyla artistik salvolar atmış, köye yeni gelen toy makinistlerin elinde oyuncak olmuşlardı.
O dönemde köyün en güzel kızı saçlarını altın rengi yapmak güdüsüyle deve sidiğine batırmış, köyün en kıdemli develerine tuvalette bile rahat vermemişti. Biberon marul 11 kilodan satışa çıktıysa da köy meydanında alıcı bulamayınca çatı katına çanak anten taktırmaya karar vermişlerdi. Alıcısının ayarıyla oynayan Fatoş yaylada kaval öttürürken ayağı kaymış ve fazla aldığı vitaminlerin midesini bozduğunu fark edip şifa niyetine ketçap içmişti. Karşı köyün muhtarı bu işe çok içerlemiş, “Anam coştu lan bunlar, neme lazım, iyisi mi ben bunlara savaş açayım da görsün okları fitil niyetine alttan alttan” diyerek savaş açmıştı. Ordular tam birbirlerine girişecekken “Bi dakika ya, kılıcımı evde unutmuşum, biyu müsaade edin alıp geleyim” denip savaşa ara verilmiş, evden gelip gelene kadar olan sürede savaş unutulmuş barış sağlanmıştı.
Ahir zaman fair zeminde, ulu orta açıcılar ile muz ortacıların savaşını Truva atı kazanır. Neticede at yani. Bugün şeker verirsin, yarın geridönüşümden fildişi alırsın, sahilde iki biranın belini kırıp, gecesinde Fildişi Sahilleri’ne giden limanın güvertesinde kol böreği yerken külbastı oynarsın. Bilinmez bir dünyadır bu. Gökkuşağının altında kamp yaparsan bugün kral yatarsın, yarın gaydiriguppak uyanırsın. Geçtiğimiz gün de cacık yemiştim.
⸘