En sıkışık zamanda dahi bin bir türlü düşüncelerin bolluğundan geçilmeyen zihnimi ne yaparım da sustururum diye akla karayı seçer bir halde, bir yandan geçen akşam uzaktan gelen arkadaşlarıyla gittiği gölde tuttukları tam hangi türü olduğuna karar veremedikleri deniz levreği mi dokunmuştu, yoksa sabah henüz bozulmamıştır diyerekten bitirdiği kâsenin dibinde kalan yoğurt mu acaba diye düşünürken, diğer yandan da sağ elinde sebze keserken kazara açtığı derin bıçak yarasından pansuman bezine difüze olan koyu kırmızı can suyunu gözetliyor, bir rahatsızlığı olduğu çok belli olan bağırsakları beynine çalışacak enerji bırakmazcasına bir çabuklukla çalışıyor, diğer iç organları bağırsaklara çemkirircesine tuhaf sesler çıkarmaya başlamış ve oldukça bitkin, bir su getireni olsa başka da hayattan bir şey istemeyecek kalenderlikte ama yine de yerleşik bir hüzne sahip halet-i ruhiye içinde dünyevi bir aceleyle atıyordu keskin fırça darbelerini, güneşin koyu sarı ile kızıl arası günbatımı tonlarında ısıtıcı ışığı vururken her halinden çok eski olduğu belli gözüken iki katlı müstakil evin üst katındaki sonradan atölyeye çevrilmiş çalışma odasında kasabanın dışındaki bir şehirden gelen gösterişli zengin bir hanımın özel siparişi üzerine hazırladığı tuvalin üzerine.
⸘
Artwork by Manuel Manoi-Gambier