Bitkiler alemi hayvanlar alemine öykü okusa mantarlar karamelize soğanların arkasına saklanır. Dibi geniş tavalarda pişen, yeri geldiğinde jetonsuz bir Shang Tsung misali Dirac deltaları boylayan açık hava koridoru meraklıları havanda dövülen sarımsakmışçasına hop oturup hop kalkarlar. Bayram ziyaretinde yenilen şeker çanağında kurban eti gibi, tam kıvamında. Ağzı sonrasında gelecek şerbetli baklavaya hazırlar.
Zibilyon tane dananın arasından niye seni seçtik? Sen mi bize özeldin, biz mi sana? Kendini yedirdin bize, helallik almayı unutmadan öncesinde. Altı kişi birleşip girilen dana kadar girilmemiştir internetin soğuk mağaralarına. Altı kişi girsen sıkışıp kalırsın. İp yok, halat yok, zımba hiç yok. Belki rumba. Ya da “Neyin mvar Junior?” diyen hayatında samba yapmamış dertli bir Osasuna seyircisi.
Danayı gömdük diye çok takılmak doğru değil. Çünkü danayı biz gömdük. Topluca gömmedik. Yani topluca gömdük ama tüm insanoğlu olarak değil, sadece yakın çevremiz. Öyle kalsa çok bir sıkıntı olmayacak ama işte herkes gömmek isteyince ortaya vahşet çıkıyor. Bundan sonra sadece biz gömelim, siz de başka bir şey gömersiniz, ne bileyim kızgın kumlardan serin sulara bir Magnum Opus veya 0-100 hızlanması dört buçuk attıran bir Şevrolet Kornetto.
Her toprağın altında gömü bulunmaz. Kaderin trikotajla ilişkisi meçhul değildir. Aksi iddia edildiğinde gittiğin yağmurla gelinir. Her gelen gideni aratmaz, ama gidenler geleni aratanlardır.
William Milkshake’in Atlet isimli eserini orta çağ notbuklarında değil ancak benim lise ajandamda okuyabilirsiniz. O da screenshotları kullanıma açarsam. Ya da bi kahve ısmarlarsınız, getirir gösteririm. Ama elletmem.
⸘