Göz Göze Değecek

Göz Göze Değecek | Serbest Çığrışım

Yazıyı severiz. Yazarız da. Ama sakın hemen öyle sevdik diye şımarmasın. Aklını başına devşirsin. Yazı derken tüm yazı türlerinden bahsediyorum bu arada. Şiirden romana, mektuptan makaleye, sosyal medya yorumlarından şirket e-maillerine, hatta müziksiz şarkı sözlerine. Hepiniz birleşip gelin ulan!

Yazıyı severiz. Lakin yazı bir yere kadar bir şeydir. Bilgi aktarmak için süper, duygu durumu aktarmak için harika, hatta spesifik bir duyguyu, hissiyatı aktarmak için bile yetenekli ellerde müthiş. Ama samimiyet, iç dünya sergisi, bunlar yazıyla tam manasıyla okuyucuya aktarılamaz. Samimi olduğunu düşündüğünüz bir yazı sizi tamamıyla kandırıyor olabilir ve bunu sadece yazıdan anlayamayabilirsiniz.

“Hayır efendim, doğru zihinde yazıyla tüm bunlar verilebilir.” diyenler sizi kandırıyor, ya da gerçeği göremeyecek kadar önyargılı veya buğulular. Yazıyla her şey verilemez. Zira yazı tek taraflı bir kurgudur. Esasen bu açıklama yeterli olmalı. Ama olmayacak biliyorum, o sebeple açayım. Yazılarda yazarın kendi düşünce evreninin sınırları içerisindesinizdir. Zira yazılar yazarın zihninden çıkar. Bir elin nesi var iki elin sesi var atasözümüzün de işaret ettiği gibi 2, 1’den büyüktür. 1 ne kadar büyük olursa olsun büyüktür. Bir yazıda yazarın meziyetleri ne kadar üstün olursa olsun tek bir evrenin yansımasını gözlemlerken, bir diyalogda iki evrenin çarpışmasını izleriz.

Buna ek olarak, yazı kurgudur. Kurgulanmamış olsa dahi kurgudur. İkincil bile değil, üçüncül prosestir. Duygunun kendisi birinci proses ve o zaten beynin içinde oluyor. İkincil proses ise beynin duyguları yazıya dönüştürmesi prosesidir ve bu proses dışarıdan görülmez. Dışarıdan görülen tek şey, üçüncül proses olan yazının kendisidir.

Yüz yüze bir tartışmada ise aynı anda daha çeşitli boyutların birlikteliği vardır. Elbette konuşma da aynı yazı gibi kurgulanabilir ve esasen o da bir üçüncül prosestir. Ancak bununla beraber yüz yüze tartışmada duyguların aktarımı yalnızca konuşmanın içeriği ile olmaz. Konuşmanın biçimi ve ses tonu da işin içine girer. Ayrıca bir başka boyut olan konuşmacının mimikleri ve beden dili de işin içindedir. Ne kadar iyi rol yaparsanız yapın her duyguyu saklayamaz, dikkatli bir dinleyiciyi her zaman kandıramazsınız. Karşı taraf yalnızca sözcükler duymaz, duyguları da hisseder. Bu sebepten yazdığı bir şeyi çok beğendiğiniz bir kişiyi gerçek hayatta tanıdığınızda yazısını beğendiğinize lanet edebilirsiniz.

Zekâ gibi, boy gibi, insanların beden dilini doğru okuyabilme de doğuştan gelen bir özellik olabilir ve her insanda aynı seviyede olmayabilir. Yine de genele vurduğumuzda yaptığımız savı değiştirmez, yemek porsiyonlarını her öğün 2 porsiyon yemeden doyamayan insanlara göre düzenlemediğimiz gibi.

Uçlara gitmeyi çok severiz o sebeple yanlış anlaşılmayı önleyelim. Yazı harika bir duygu aktarım metodudur. Birçok şeyi iyi zihinlerde çok iyi verebilir. Ziyadesiyle severiz. Fakat söylediğim gibi, yazı her şeyi veremez ve göz göze iletişimi geçemez. Eh bu da sürpriz olmasa gerek öyle değil mi? Zira birbirimizle yazı ile iletişim kurarak evrilmedik.

Bir Cevap Yazın