Geçen Cuma ebegümeci satan bir dükkânın önünde pineklerken geldi titrek binek otomobildeki ürkek inekler. Yok, olmaz dedim melün dayıya, dedim “Herkes bize dayıya, dayanacak gücüm kalmadı artık.” İçerlemişti. (Ama yansıtmadı.) Kepenkleri erken indirip yeni gelin evine çelenk koymaya gittim. Adettenmiş. Nerenin adetiyse artık. Tane tane anlatsa da yesek narları, neredeyse taneyle satılacak. Yeniyetim bastıbacak gibi de Rocky dağlarında kaya gibi mal var. Sıklıkla Maldivler’e giden Sylvester Stallone gibi. Korkusuz ve derinden. Sinirsiz yerinden. Sınırsız belinden, daldım içeri yok yok.
Tülay geri dönmedi, dönmez. Caner de bir Münch değil ki muz ortalasın. Charlie’s Theron izoamil asetat gibidir. Cennetsel kokular koklayanı armut eder. Nitekim ki tarihte ilk armut olan Mr. Q olmuştur. Öteleri sofralarımıza kokteyl olarak girmiştir. Dizileri düzüleni düzeyaz diz diz. Sarıp sarmalanan gönüller azarlanıp yeri gelir hoş getirir. Heyecan klasikleri akşama herkesi masa çevresinde toplar. Işıklarda hindiyi tutan, yatışlarda babalara gelir. Üç kâğıdın kalfa zanları galeriye acele denizde domuz yenir.
Çok gemi var asfaltın göz yumurta dolu hışırtılarında. Minik ayıplar küçük günahlarda tıfıl bebeler gibi ciyak ciyak ağlıyor. Ağzınla kuş tutsan bu havada ağıtına ağıt yakarlar. Bir de madem buraya kadar okudunuz, size çok önemli bir bilgi vereyim. Bu, gerçekten de, kainattaki en önemli hakikatlerden biridir. 42 gibi bişeydir. Şüphesiz ki bu bilgiye nail olan naiz bir su samuru gibi faiziynen şirin bir payzına dönüşür. Hazır olanlardan olun ve bu sırrı kimseyle paylaşmayanlar arasına katılın. Koltuğunuza gömüldüyseniz hazır durun açıklıyorum:
Mırıldanan tosbağalar deniz altında dik durur.
⸘