“Aşağı tükürsem bıyık, yukarı tükürsem sakal,
benim ayranım yayık, memişlerim portakal.”
~ Yakut yazıt, M.Ö. 3000 dolayları
Gel otur şöyle karşıma yiyenim, bak ne anlatıcam. Bi ara evren üstüme üstüme geliyordu. Tam o anda kafamda büyükçene bişey belirdi. Bu beliren şey hayatınızın, hepinizin hayatlarının ve dünyanın, hatta tüm evrenin anlamıydı. Tanrı dâhil. O gün bankada bi broşür görmüştüm, o da etkilemiş olabilir. Ama belliydi yani beynimde görünen şeyi Hz. Musa, Donald Trump, Cristiano Ronaldo ve Albert Einstein gibi ünlülerin tamamının ve daha nicelerinin bildiği. Çok barizdi. Bu kadar bariz olan bir şeyi Einstein’ın görememiş olması mümkün olabilir mi? Olamaz.
Tam o ara dedim, “La bu nedir? Bu işte bi iş var. Ulan onlar zeki, yetenekli, zengin, başarılı, seksi oluyor da ben niye olamiyorüm uleeynn” diye çığırdım. Sonra birer birer ortaya çıkmaya başladılar. Küçük parmağımı masanın ayağına çarpıyor, teori buluyordum. Saçıma şampuan yerine hassas bölge temizleyici sürüyor, 51. Bölgeden sinyaller alıyordum. Coşmuştum coşmuuşş.. Ortalığın ninesini zumluyordum.
Neden sonra dedim ki, ulan bunu herkesin bilmesi lazım ki arbitrajdan piyasa eşitlensin. Dedim niye ben bi bestsel yazıp zengin olmuyorum? Kitabı okurken arada görümcenizin kaynatasına yanlar gibi olursam bilin ki bu sizin için.
Her şeyin anlamını açıklıyorum:
“Her şeyi, ama her şeyi yapabilirsiniz. İçinizdeki güç,”
~ George Smith (Züccaciyeci)
“evrendeki en büyük güç. Yalnızca onu anlayıp açığa çıkarmanız gerekiyor.”
~ Michael Wilson (Mıknatıs uzmanı)
– Kendini bir mıknatıs olarak düşün. Mıknatısın çekim gücü var mı?
– Evet var.
– Sen de bir mıknatıs olduğuna göre, öyleyse senin de çekim gücün var.
– Aaa… Ee doğruuu… vay babayınnn!
Bu ufak diyalogtan da görüldüğü üzere hepimizin çekim gücü olduğu kanıtlandı.
– Benzer benzeri çeker. Parayı düşünürsen parayı, karıyı düşünürsen karıyı bulursun.
– Ama elektrik kanunlarına göre ters yükler birbirini çekiyor, zıt yükler ise itiyor, öyle değil mi?
– Biz elektrik miyiz çocuğum?
– Doğru, değiliz.
Yukarıdaki mini diyalogdan görüleceği üzere inkârcılar hep olacaktır. Ama bu zavallı kişiler kolaylıkla bertaraf edilebilir. Televizyonlar frekanslar sayesinde yayın yapabiliyorlar. Birçoğumuz bu gizemli olayın nasıl gerçekleştiğini bilimsel olarak anlayamıyoruz, bu ilahi gücü anlamlandıramıyoruz, ama her televizyonun bir frekansı olduğunu biliyoruz. Televizyonumuzu bu frekansa ayarladığımızda o görüntüleri görürüz. Eh, televizyonu frekansa ayarladığınızda görüntülerin geldiğine inanıyorsunuz da, kendinizi aynı frekansa ayarladığınızda çekimin gücüne mi inanmıyorsunuz? Bu şüphe götürmeyecek mantık sayesinde umuyorum ki tüm okuyucular olayın özünü kavramıştır. Bir insan bin televizyon eder. Çünkü televizyon daha önceden belirlenmiş şeyleri gösterirken insan daha önce hiç olmamış şeyleri canlandırabilir. (La bu son cümle uyarlamanın ruhuna aykırı şekilde mantıklı oldu. Pardon diliyorum, saçmalamak mantıklı cümleler kurmaktan gerçekten çok daha zor. O sebeple orijinal kitabın yazarını buradan bu vesileyle tekrardan takdir ettim.)
– Sizler bu yeni düşünce akımının öncüleri olacaksınız.
– E biraz önce 5000 yıl öncesinden tabletleri örnek gösteriyordun? Tarihte herkes biliyordu, Einstein dâhil diyordun? Ne ara yeni oldu?
– Evet, ama bu bir düşünce tabusunun imgelemsel yıkımı, içsel düşüncelerin öznel niteliklere nicel yansımasının bir tezahürü. O yüzden.
– WTF?
Newton’ın yerçekim yasası düşüncelerinize bakar, onları nasıl tanımladığınıza bakmaz. Yasa, düşünceleri neyle nitelendirdiğinize değil, düşüncelerin kendisine bakar. Yasa, mesajları iyi veya kötü diye değerlendirmez, mesajları olduğu gibi yansıtır. Kafanızdan geçeni evren olduğu gibi aktarır. Evren beyninizdeki düşünceleri kötü/iyi diye ayırmadan size geri gönderir. Evren ile kafamızdaki bağlantı doğrusaldır. İçinde ne varsa onu evren de görür. Kafanızın içindeki iyi veya kötü şeyler evren nazarında nötrdür ve olduğu gibidir. Bu paragrafta çekim yasasının zihnimizde belirenleri yapısına bakmadan bize filtresiz bir biçimde yolladığından yeterince bahsettim mi emin olamıyorum ama neyse, ben yine her sayfada bu tarz bir paragraf yazarım kafanıza iyice girer. Dur ya, çekim yasası evrenin beyninizdeki frekansları içeriğinden bağımsız olarak hayatınıza geri yansıtmasıdır. Yaanii, biraz tatmin oldum gibi. Çekim yasası düşüncelerinizi tarafsız bir şekilde yorumlar. Ona kötü düşüncelerle yaklaşırsanız kötü, iyi düşüncelerle yaklaşırsanız iyi olur. Tamam tamam vallaha bitti, şimdilik bu kadar. Önümüzdeki 200 sayfanın istisnasız her birinde bunların hepsini tekrarlayacağım. Elbette ki farklı cümlelerle! Saçmalamanın hastası, parafreyzin ustasıyım…
“Olumlu düşüncenin olumsuz düşünceden yüz kat daha güçlü olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır.”
~ Lisa Drinkwater (Dönüşümcü Lider)
Görüldüğü gibi olumlu düşüncenin olumsuzdan yüz kat daha güçlü olduğu ispatlanmış. Yani genel, kesin ve doğru. Örneğin konserveyi tek başıma açamadığımda hemen olumlu düşünmeye başlıyorum. Böyle bi huşu geliyor, bişeyler oluyor, sonra bir bakıyorum masada 100 tane konserve var, kapakları açılmış şekilde duruyorlar. Ne ara açtım, nasıl oldu hatırlamıyorum, ama sonuç tereddüte mahal vermeyecek şekilde ortada.
Bilmeniz gereken çok önemli bir gerçek var: İyi şeyler düşünürken insanın kendini kötü hissetmesi imkansızdır. Zira eğer böyle bir şey mümkün olsaydı, bu çekim yasasına aykırı düşerdi. Eğer kendinizi kötü hissediyorsanız mutlaka kafanızdan kötü düşünceler geçiriyorsunuz demektir. Yoksa grip oldum ateşim çıktı, bacağım kırıldı hareket ettiremiyorum, sevgilim aldattı depresyondayım gibi şeyler yoktur, olamaz. İyi düşünürseniz bu acıların hiçbirini hissetmezsiniz ve kötü hissetmeniz imkânsız. Eğer kötü hissediyorsanız sorumlusu sizsiniz. Boşuna sevgilinizi arayıp saydırmayın!
Hepimiz kendimizi iyi hissetmek isteriz. İyi düşünürsek kendimizi iyi hissederiz. Öyleyse hepimiz iyi düşünmek isteriz. E çekim yasası da zaten tam olarak bunu söylüyor. Dolayısıyla, apaçık bir şekilde görüldüğü gibi, çekim yasası kusursuz çalışmaktadır.
Mesela kargo siparişi verdiniz ve gelmesini bekliyorsunuz. Fakat uzun süre geçmesine rağmen gelmedi. Hemen çekim yasasını aklınıza getirin ve kargonuzu kendinize çekin! Kargonuzun size gelmek üzere yolda olduğunu hissedin. Sizi evinizde bulamama ihtimalini aklınıza bile getirmeyin. Zaten evdesiniz.
“Diyelim ki kendinizi tutamadınız ve kötü düşündünüz, bu sebepten dolayı da kargonuz gelmedi. Hemen kargonuz gelmiş gibi davranın. Kargonuzun gerçekten geldiğini düşünün. Bir süre sonra kargo gelmemiş olsa dahi kargo gelecektir. Hiçbir şey olmazken dahi bir şeyler olur. Olumlu düşünürseniz evren kargonuzu mutlaka getirir. Kargonuz gelmiyorsa kötü düşünüyorsunuzdur.”
~ Jack Harper (Kuantum Fiziği Uzmanı ve Ev Ekonomisi Tutkunu)
“Bir araba farı ancak 28 kilometre ötesini göstermesine rağmen Edirne’den Ardahan’a gidebilmenizi sağlar. Sıkı durun, Edirne Ardahan arası 1700 kilometredir. Vee, doğru tahmin ettiniz, 1700 kilometre 28 kilometreden fazladır! Bu gizemli olay nasıl olur? İşte yalnızca çekim yasası sayesinde açıklanabilecek bir başka doğa olayı daha!”
~ John Wick (İl Karayolları Müdürü)
Kilo günümüzde çok revaçta olan, popüler bir konu. Herkes kilo vermek ister. Ama kimse veremez. Ben de böyleydim. Ufak tefek bir yapım olmasına rağmen 93 kiloydum. Daha sonra fark ettim ki ufak tefek kelimesinin anlamını bilmiyormuşum. Bir sığır olduğumun idrakına vardıktan sonra hemen olumlu düşünmeye başladım. Evdeki büyükbaş hayvan resimlerini hemen çöpe attım. Süt ve yoğurt kutuları dahil. Şimdi 52 kiloyum. Normal insan kilosuna sonunda ulaştım. Ufak tefeğin de anlamını biliyorum artık.
Evren için 1 dolar ile 1 milyon dolar arasında fark yoktur. Birine sahip olmak diğerine sahip olmaktan daha zor değildir. Eğer 1 milyon dolarınız olsun istiyorsanız 1 milyonun da aslında 1 milyon tane 1 dolardan oluştuğunu hatırlayın. Oturma odanızda 1 milyon dolar belirecektir. Belirmiyorsa olumsuz düşünüyorsunuzdur. İnanmıyorsunuzdur!
“İnsanlar nasıl bu kadar kolayca park yeri bulabildiğime hayret ediyorlar. Oysa çok basit. Çekim yasası ile boş yerleri kendime çekiyorum.”
~ Tim Hardaway (Profesyonel Otopark Uzmanı)
Banyoya girerken teşekkür edin. Saçlarınızı kuruturken de. Zira o banyo var. Saçlarınız ise halen var. Onların gönlünü hoş tutun. Einstein banyoya girerken ilk adımında “Teşekkür” ikinci adımını atarken de “Ederim” derdi. Ben de bu kitabı yazdığım için kendime teşekkür ediyorum ve bu kitaba sahip olma şerefine nail olan 1881 kişiden biri olabildiğim için, yüce Allah beni bu gurura haiz kıldığı için çok müteşekkirim.
“Ellerinize bakın, çok dikkatli bakın, bütün kıvrımlara, her yerine. Şimdi o ellerin şöyle en pahalısından son model gıcır gıcır bir Lamborghini’nin direksiyonunu tutuğunu hayal edin. Yan koltukta taş gibi bir hatun. Arka koltukta 2 tane daha. Lamborghini’nizi özel yatınızın yanına çekiyorsunuz. Batıyor ama olsun, yenisini alırsınız. Görkemli yatınıza girerken yatta hazır bulunan 17 farklı hatun size dokunabilmek için nazikçe birbirleriyle yarışıyorlar. İçlerinden bir tanesi ipek elbisenizin üstüne devasa bir mücevher takıyor. İşte gördünüz mü? Hayali bile ne kadar gerçekçi. Emin olun ki bunu düşünürseniz bu er ya da geç gerçekleşecek. Bu olayın gerçekleşmeme ihtimali sıfır! Kesin olarak gerçekleşecek. Yeter ki isteyin.”
~ Benjamin Johnson (Kuantum Enerji Uzmanı)
Tüm bunların nasıl olduğu önemli değil. Sonuçta oluyor mu? Oluyor. Eh, gerisini sorgulamanın bir manası yok. Yaşamaya bakın, tadını çıkarın.
Şimdi size gerçek bazı hikayelerden örnekler anlatayım: Martin iflas etmiş bir orta direk. Kendisi bir yandan morgıç öderken bir yandan da ailesini geçindirmeye çalışıyor. Martin bir akşam uykusunda “Yarın Milli Piyango bileti alsam ve büyük ikramiye bana çıksa” diye düşünüyor. Ertesi gün işine giderken yolda bir bayi görüyor ve piyango bileti alıyor. Tahmin edin sonra ne oluyor? Evet, büyük ikramiye Martin’e çıkıyor. Ha sonrasında hızlı ve tatlı gelen parayı çarçur edip ailesini katlettikten sonra intihar ediyor ama orasını boşverin. Diğer hikaye de bir çocuk: Bob’un canı bir gün dondurma çekiyor. Ama ailesi haftasonluğuna tatile gitmiş ve Bob evde tek başına. Dondurma sipariş edecek kadar bilgisayarı yok. Çok istiyor dondurma yemeyi. Tam o sırada kapı çalınıyor ve komşunun kızı “Annemler tatile gitti, bizim evde fazla dondurma vardı. Getirdim, belki beraber oynarız ve dondurma yeriz diye düşündüm.” diyor. Gördüğünüz gibi bu hikayeler çekim yasasını doğruluyor. Çekim yasası doğru olmasaydı bu olaylar nasıl gerçekleşebilirdi?
“Bir gün banka cüzdanı aldım. İçinde 0 dolar yazıyordu. Hemen elime bir kalem alıp sıfırın önüne 100000 ekledim. Birkaç ay sonra posta kutuma çekler yağmaya başladı. Tanımadığım insanlar bana 10bin dolar ile 50bin dolar arası miktarlarda değişen çekler gönderiyordu. Çok şaşırmıştım. Hepsini bankaya yatırdım. O senenin sonunda hesap cüzdanımı elime aldığımda cüzdanda hangi rakam yazıyordu biliyor musunuz? 1 milyon dolar!”
~ David Helgebaum (“Çekyatta yatarken kafama yağan çekleri Çek Cumhuriyeti’nden nasıl çektim?” kitabının yazarı)
Bu hikâyeden çıkaracağımız sonuç: Bir posta kutusu edinin. Biliyorum artık 20. yüzyılda değilsiniz, ama siz yine de edinin. Zira çekler posta kutularına yağarlar.
Hepimiz bir şeyi elde etmek için çok çalışmak gerektiği yalanına inandırıldık. Oysa bu çekim yasasına aykırı. Çekim yasası doğru bir gerçek olduğuna göre demek ki bu yanlış. Görüldüğü üzere bir şeyi elde etmek için onu içten bir şekilde hissederek istemek yeterli.
“Sevdiğiniz birini kaybettiğinizde bunu kabullenmeyin. O halen yanınızdaymış gibi davranın. Geri gelecektir.”
~ Edward Miller (Emekli mezarcı ve Tımarhane Müdavimi)
“Anthony’e doktorlar 3 ay ömrü kaldığını söylemişti. Anthony bu 3 ayı evde komik film izleyerek geçirdi. Şimdi Anthony hastalığı atlattı ve hayatının kalanında ne yapacağını planlıyor.”
~ Noah Williams (Çıkıkçı)
Evet, içinizdeki gücün artık farkındasın Secrettin! Yapman gereken tek şey istemek ve hayatının koltuğunda arkana yaslanıp olayların gerçekleşmesini izlemek. Bu bir sır ve artık herkes biliyor.
Yazar: Ya tımarhanelik ya mapushanelik, ya da ikisinin süperpozisyonu
⸘